19 Nis 2022

Hesaplaşma

 Ben... ben bunu yapmayı hiç istememiştim. Aslında istedim ama istediğim şey bu değildi. Tam olarak... Ah saçmalıyorum yine. Ellerimdeki kan henüz kurumadı ve ben bir zamanlar karşısında mum alevi gibi titreyerek durduğum çocuğun akciğerini sırtından söktüm.

Biliyorum... Kulağa iğrenç, tiksindirici, ürkütücü, korkutucu gibi pek çok şekilde geliyor ama benim bunun için ne kadar sabırla beklediğimi bilemezsiniz. İblis’in kaderi ne kadar cennetten kovulmaksa benim de kaderimin bu olduğunu onu ilk gördüğüm anda anladım. ‘Ben bu çocuğu öldüreceğim.’ Bunu düşündüğümden 15 dakika öncesine kadar hiç kimsenin haberi yoktu. 15 dakika önce yalnızca ona söyledim. Şimdi bir de siz biliyorsunuz. Bilirsiniz en güzel romanlar üzerine düşündüren muhteşem bir sonla biter. Onun son duyduğu şey ‘Bu anı yıllardır bekliyorum.’ oldu. Bence muhteşem bir son. O gün geldi ve o mumun nazik alevi, onun ciğerini söktü. Hahaha... Bu gece yıllar sonra rahat bir uyku uyuyacağım.

Haklı olarak soracaksınız şimdi; Bu öfke niye? Ne oldu? Hemen söyleyeyim; Kalbimle birlikte parçalanan resim çantamın intikamını aldım. Bunun yanında kuş tüyü kadar zayıf özgüvenimin ve görece ufak bedenimin, bir haftalık kemanımı korumaya çalışmak zorunda kalmanın da intikamıydı o. Her an acaba nereden zarar verilecek endişesinin, bugün lütfen olaysız kapıdan çıkayım dualarımın, gücüm yetmediği için ulvi bir gücün beni savunmasına muhtaçlığımın intikamıydı bu.

Bugün tam 20 yıl 10 ay 19 gün oldu. Bratz bebekleri baskılı, koyu pembe, o çok sevdiğim dosyam ve içindeki özenle yaptığım el işi ödevlerim... Hala kulağımda biliyor musunuz o ‘Çocuk gibisin. Çocuk gibi resim dosyan! Senden nefret ediyorum! İçindeki o mıy mıy bebekten, bir türlü büyümeyen bedeninden tiksiniyorum!’ diyen yeni ergen çatlaklarıyla dolu sesi. Ateş saçan yeşil gözleri bana bağırırken yerlerinden çıkacak gibi kabarırdı. Öyle bir öfkesi ve nefreti vardı bana ve bana ait olanlara. Hepsini söylerken o kadar gerçekti ki söyledikleri... kalbim kırılırdı. Başka kimseye yapmazdı. Bir tek bana gücü yeterdi. Ama bugün benim ona gücüm yetti.

Yaptığımı Adli Tıp dersi verir gibi anlatıp bir sürü Latince kelimeyle zihninizi bulandırmayacağım. Canını alanın bir zamanlar dosyasını kırdığı o cılız kız çocuğu olduğunu bilin, yeter. Ne kadar az bilirseniz o kadar iyi. Hem... polisle de uğraşacak zamanım yok. Madem ettik bir hayır tutup kulağından ayırmak gerek.

Ay annesi ağlayacak bir de buna şimdi değil mi? ‘Ah Çakır gözlüm. Ah güzel kokulu yavrum.’ diye tabutunda ağıtlar yakacak. Ağladığı evladını azıcık tanıyor muydu acaba? Bir de çok merak ediyorum ya o tabutta ben olsaydım... Ya ölen ben olsaydım? Üçüncü sayfaya haber olarak bile konulmaya gerek bulunmayan, hepinizin ‘sıradan’ diyip geçtiği haberin öznesi ben olsaydım diyecek miydiniz aynı şeyi? Bir kişi gelip ‘Gözlerini gören kirpiğine kıyamazdı. Nasıl kıydınız gencecik kıza?’ diyecek miydi? Ben söyleyeyim; demeyecekti. Bu yüzden bu hikayedeki ‘cani’ benim. Çünkü ben birinin gözyaşı sebebi olmak istemem. Yani istemezdim. Ama o benim gözyaşlarımdan kendi müstakil evine havuz yaptı. Ben de o havuza omuzlarındaki akciğerleriyle attım.

Ve siz... her şeyi kenardan izleyen sayın (!) seyirciler, peki siz ne yapıyordunuz tüm bunlar olurken? Elde çekirdek, çıt çıt değil mi? Böyle tuzlu tuzlu, dudaklarınız şişmiş halde ‘Filanca falancaya şöyle yaptı böyle etti. Falanca da sustu kaldı öyle her zamanki gibi biliyor musun?’ diyordunuz. Onları da duydum ben ama daha durun canım; bi bekleyin, daha o çekirdeklerle işimiz var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarda argo ve benzeri kelimeler kullanmamaya dikkat ediniz.
Türkçenin imla kurallarına uymaya özen gösteriniz.
+18 içerikli yorumlar yapmayı aklınızdan geçirmeyiniz.
Facebook ve Twitter Türkçesiyle yazılmış; k ve v harfleri yerine q,w,x harfleri kullanılan yorumlar okunmadan silinecektir.