29 Eki 2020

Tekne

 Gürültüden biraz olsun uzaklaşabilmek için güverteye çıktım. Önümde Kuleli Askeri Lisesi’nin heybeti, Boğaz köprüsünün altından geçmek üzereyiz. Yorgunum. Hem fiziksel hem de mental olarak. Tam 3 yıllık emeğimin son imzasını bugün attım, kuzenimi nişanladım ve bir iş arkadaşımın nikahına katıldım. Zorlu ama güzel bir gündü. Şimdi bulunduğum teknedeki çılgın kalabalığın gürültüsünün daha az hissedildiği güvertede günü kapatmak üzereyim. 


4 yıl önce bugünü yaşayacağım ölsem aklıma gelmezdi. Nefretle okuduğum bir lisans, uyuşmazlıklarla dolu bir ilişki ve kaldıramayacağı yüklerin altında ezilmiş dolayısıyla yetersizlik hissini sonuna kadar tatmış ben. Yirmili yaşların başında insanın ne olacağı belli olmaz derlerdi de inanmazdım. “10-15 neyse aşağı yukarı öyle olur. Tek fark reşitlik” diye düşünürdüm. Meğer konuşanlar ne haklılarmış. 25 yaşında evlenebilirsin, çocuk doğurabilirsin, boşanabilirsin, işe girip çalışabilirsin, okula dönebilirsin, araba kullanmayı öğrenebilirsin; daha neler neler. Ben bir kitabın üzerine ismimi yazdırmaya karar verdim; yazar olarak. 


Nilgün Marmara’nın intiharı başarıyla sonuçlandığında eşine “Eşinizin yazdığını biliyor muydunuz?” diye sormuşlar. Eşi de “Yani... masanın köşesine ilişir pıtır pıtır bir şeyler yazardı ama ne yazdığını hiç söylemedi” demiş. Bunu okuduğum kitabın yazarı “İnsanlar böyledir işte. Siz ne yaptığınızı söylemezseniz hiç umurlarında olmaz” diyordu. O yazarın da haklı olduğunu 25. yaşımda anneme “Anne öykü kitabım basılıyor” dediğimde “Sen kitap mı yazdın?” cevabını alınca anladım. Haklıymış. 


Şimdi uzaktaki bir kayıktan buğulu bir ses yükseliyor. Bir erkek sesi. Hiç bilmediğim bir şarkıyı söylüyor sakince. Elinde gitarıyla uzanmış, sanki yıldızlara söylüyor şarkısını. Kırgın, kaçmış ya da anlatmaya hiç cesaret bulamamış gibi içindekileri haykırıyor. Acaba beni görürse huzursuz olur mu diye düşünüyorum. Bir yandan da insani bir duyguyla acısını paylaşabilmek derdindeyim. Keşke bu tekneden o minik kayığa atlayıversem ve desem ki “Kalbindeki her neyse bir gün yolunu bulacak. Üzülmek yerine garip bir tebessümle anımsayacaksın”. Oysa onun söylediği şarkıda “Dalgalar beni savururken ona sarılmak isterdim. Ama teknede o yok. Bana hiç sarılmayacak” diyor. 


Ayakkabılarımı çıkarıp güverte korkuluklarının arasından bacaklarımı sarkıtıyorum. Boğaz’ın serin suları tabanlarıma sıçrıyor. Genç adam başka bir şarkıya geçti ama seyircisini yıldızlar kabul etmeye devam ediyor. Gözü beni görecek durumda değil. İşime geliyor. Onun kırgın sakinliğiyle yorgunluğumu bırakıyorum Boğaz’a. 


Ankara’dayken hayal ettiğim bir an vardıysa o kesinlikle bu. Dört yanı İstanbul’la bezeli odamdaki tek İstanbul hayalim. Yaşayacağıma hep emin olduğum ve hayaliyle yaşadığım tek an. Öyle pek hayal kuran biri değilimdir ancak kurduğum hayalleri de asla bırakmam. Bu kendimde en beğendiğim huydur. Oysa ben, kendimi de pek beğenmem. Hep sıradanlaştırırım kendimi. Hatta bunu o kadar iyi yaparım ki yazım yeteneğim olduğunu üniversite gazetesinde köşe yazımı okuyan bir profesör söyleyene kadar fark etmemiştim bile. “Yok hocam estağfurullah. Ne yazısı ne yeteneği. Tanıdığım en beceriksiz insanım ben.” demiştim bir çırpıda. Ama sağolsun o beni desteklemeye devam etti. 


Başlarda inançsız şekilde yazıyordum. Köşeye koyduğum bazı yazıların birbirini tamamlar gibi duruşunu fark edince de onları diğerlerinden ayırıp üzerinde çalışıp birleştirmeye karar verdim. Enteresan bir şekilde gittiğim ilk yayınevi 500 kopya ile basıma karar verdi. Dünya üzerinde 500 kişinin benim yazdığım bir kitaba sahip olacağı düşüncesi oldukça garipti. Sonuçta kendimi bildim bileli defterlerimin arası çeşitli tarzlarda yazıyla doluydu. Yani yazmaktan bahsediyoruz. Kedi eğitmiyordum ya... 


Bir hafta öncesine kadar da böyle düşünüyordum evet. Kimseye göstermediğim yazılarımı kimseye okumadığım için mantıklı olarak kimsenin yetenekli olduğum konusunda bir haberi olmamıştı. Dolayısıyla benim de yetenekli olduğumu fark edebilmem pek mümkün olamadı. Hep kendimi bomboş insan sandım. Oysa okyanus sahibiymişim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarda argo ve benzeri kelimeler kullanmamaya dikkat ediniz.
Türkçenin imla kurallarına uymaya özen gösteriniz.
+18 içerikli yorumlar yapmayı aklınızdan geçirmeyiniz.
Facebook ve Twitter Türkçesiyle yazılmış; k ve v harfleri yerine q,w,x harfleri kullanılan yorumlar okunmadan silinecektir.