19 Haz 2014

Palyaço Abi

  Efendim bendeniz son dokuz aydır yaptığım gibi 10 dakika öncesine kadar edebiyat çalışıyordum. Anonim halk edebiyatına... Pekala biliyorsunuzdur Karagöz oyunu da 'Anonim halk edebiyatına giriyor. Bir an düşündüm. Bu Karagöz oyunu neden yalnızca Ramazan ayında gösteriliyor? Karagöz oyununu yapan kişi 'Yalnızca Ramazan ayında gösterilsin' diye vasiyet mi etti? Yoksa karagöz oyunu da diğer güzel geleneklerimiz gibi unutulmaya yüz mü tuttu? Hayır eğer vasiyet ettiyse de bundan sonra bu vasiyete uymayalım. Günahı çekmeye ben gönüllüyüm. Yazık sabilere, küçük çocuklara, dünya gözüyle bir Karagöze gülmeden gidecekler şu fani dünyadan... Ah unutmadan aramızda Karagöze altına kaçırana kadar gülmeyen yoktur herhalde... Öyle olmasını umuyorum çünkü bugün yoldan geçen bir çocuğun Karagöz perdesini gördüğündeki cümlesi beni koca bir hayal kırıklığına uğrattı. 'Anne bu ne?' Tahmin edersiniz ki o minik ince parmağı 1.80'e 1 metrelik dikdörtgen perdeyi gösteriyordu. 'Karagöz perdesi' dedi annesi. Minik çocuğun kapkara iki üzüm tanesini andıran gözleri kocaman açıldı. 'O ne?' 'Ramazanda geliriz görürsün' Allah aşkına o nasıl bir yoksunluktur? Ne çok şey kaçırmaktır? Bana göre bu dünyada kaçırılmaması gereken sayılı şeylerden...

  Karagöz ile ilk defa anaokulunda tanışmıştım. 23 Nisan nedeniyle genç bir abi okulumuza gelmiş bizi eğlendirmek için kılıktan kılığa girmişti. Önce rengarenk yüzünü boyamış kocaman bir palyaço olmuştu. O gün kimse ondan korkmamıştı. Bir kişi hariç... BEN! İlk defa kocaman bir palyaço görmüş, korkudan ağlamaya başlamıştım. Herkes ona bakıp gülüyor, ben ise avazım çıktığı kadar bağırarak ağlıyordum. O abi dışında kimse beni sakinleştirememişti. Beni sakinleştirmesi ise arkadaşlarımın 'Ya ama ya!' isyanlarına sebep olmuştu. Peki beni nasıl sakinleştirdi? Aynen şöyle... Önce beni, öğretmenimi ve kendisini bizim boyumuza uygun olan o ufacık lavaboya sokup yüzünü, gözleri yanma pahasına sıvı sabunla iyice yıkadı. Yüzü temizlenince benim ağlayışım kesilmişti. Sonra eğildi benimle göz kontağı kurup 'Seni korkuttuğum için özür dilerim küçük hanım. İlk palyaço gördüğümde bende tıpkı senin gibi ağlamıştım.' dedi. Ardından bana sarılıp beni kucağına aldı. Birlikte televizyon odasına geri döndük. Kulağıma 'Sen beni biraz burada bekle. Sana çok seveceğin birşey getireceğim' dedi. O öyle dedi diye beni bıraktığı noktadan milim oynamadan onu bekledim. Geri döndüğünde palyaço kıyafetlerini çıkarmış, başına kıpkırmızı bir fes takmış, şalvar ve cepken giymişti. Yanında yaşça daha büyük iki kişi kocaman bembeyaz bir perde getirmişti. O sırada öğretmenlerimiz büyük bir kısmımıza yetecek kadar sandalye getirmiş, perdenin önüne sıralamıştı. En öne 3 yaş grubu yere oturmuştu. Arkalarına sandalyelerle kısa boylular onların arkasına da en uzun boylular dizilmişti. Ardından ışıklar söndü ve eğlence başladı. Hepimiz kahkahalarla gülüyor, 3 yaş grubundan 1-2 kişi 'Altıma kaçırdım' diye somurtuyordu. Sonra her güzel şeyin sonu olduğu gibi Karagöz'ünde sonu geldi. Abi hepimizle çok eğlendiğini, bize gösteri yapmaktan çok mutlu olduğunu söyleyerek gitti.

  Yaklaşık 5 yıl sonra o abiyi yine bir Ramazan akşamı gördüm. 'Gözüm bunu bir yerden ısırıyor da nereden?' diye düşünürken o beni hatırladı ve bana kendini hatırlattı. Beni hatırlamasında ki en büyük etmen palyaçonun yanından geçerken biraz uzaktan yürümemmiş. 'Evet' dedim hafif utangaç bir tavırla. Şimdi ne zaman bir palyaço görsem hafif uzaktan geçer başımı öne eğerek tebessüm eder o abiyi hatırlarım. 'Acaba şimdi nerededir, ne yapıyordur, evlenmiş, çocuğu olmuş mudur? ' diye düşünürüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarda argo ve benzeri kelimeler kullanmamaya dikkat ediniz.
Türkçenin imla kurallarına uymaya özen gösteriniz.
+18 içerikli yorumlar yapmayı aklınızdan geçirmeyiniz.
Facebook ve Twitter Türkçesiyle yazılmış; k ve v harfleri yerine q,w,x harfleri kullanılan yorumlar okunmadan silinecektir.