23 Nis 2013

Bayramlar...

  Küçükken her bayram benim için büyük bir macera demekti. Bir zamanlar ama, geçmiş gitmiş yıllar yılı öncesi. Yüreğimin biraz daha sağ tarafında kimsenin göremediği uçan bir balon taşırdım ben. O balon beni önce okulumdaki eğlenceye götürür oradan da anneanneme uçururdu. Anneanneme vardığımızda herkes orada olurdu. Kuzenlerim, kuzenlerimin çocukları (ki aralarında en çok sevdiğim ve eğlendiğim benden 1 gün büyük olan dayımın torunu), dayılarım, yengelerim bazen İstanbul'dakiler ve belki de karşı komşunun torunu Özgür... Herkes doluşurdu 120 metrekarelik eve... Tıkış tıkış adım atacak yer kalmaz mecburen herkesin bacak aralarından geçerdik salondan çikolata çalmak için... Elbisemizin ceplerine sokabildiğimiz kadar çikolata sokar, bir kısmını harçlık koymak için getirdiğimiz cüzdanlara koyardık.

  Sonra bir savaştır başlardı aramızda... Yastıkların tüylerinin havada uçuştuğu, her yastık sallayışımız da sevinç çığlıkları ve kahkahaların dozunun giderek arttığı zararsız savaşlar... Ardından mutlaka biri gelir bozardı bu savaşımızı. Bu genellikle dayımın büyük kızı olur,'Ne yapıyorsunuz küçükler' der, ardından yerlere saçılmış olan tüyleri görür, 'Eyyyvaaah! siz ne yaptınız burayı! Babaannem bu sefer kesin size çok kızacak'der, aceleyle bütün odayı bize toplatırdı. İşimiz bittikten sonra annemin sesi küçük koridorda yankılanırdı. 'Çocuklar hadii! Yemeğe!... Şükraaaaan! Barkıııııın! Eceeeeeem! Hadi bir tek siz kaldınız!...'

  Yemek yemek... 11 sene annemin burnumu sıkıştırıp neredeyse benim boyumda olan bir kaşıkla ağzıma teptiği yaşamsal faaliyet için gerekli olan eylem... Sıradan bir günde, mutfakta 3. Dünya Savaşının çıkmasına sebep olan bu eylem, nedense bayramlarda hiç olmazdı. Belki Barkın'ın gazına geliyorumdur bilmem ama o günlerde herkesten önce ben bitirirdim yemeğimi. Amaç? Amaç kalorifer borularına tırmanmak... Evet ne kadar kız çocuğu olsam da gerçek yaramaz bendim! Ama hep Barkın yakalanırdı o ayrı... Önce borulara tırmanır oradan aşağı atlardık. Hiç unutmam, Barkın yine borulara çıkmıştı ve amacı karşı taraftaki yatağa atlamaktı. Atladı ve çaaaat diye bir sesle rahmetli dedemin yatağı ortadan ikiye ayrıldı. Bir anda oda insanlarla dolmuş, kimisi 'Barkın iyi misin kuzum?' diye sorarken kimisi 'Ecem nerede?' sorusunu sormakla meşgullerdi. Zavallı Barkın, hem korkmuş hem de şaşkın şaşkın hangi soruya cevap vereceğini düşünüyordu. Ben ise; bir şekilde o insan yığınının arasından plastik sandalyenin üzerine çıkmış, canımı kurtardığım için şükür duası okumaya başlamıştım.

  O zamanlar çoğu kuzenim bekardı, hepsinde aynı çerçeve gözlüklerden vardı. Her bayram o gözlükleri takar, kardeş gibi görünürlerdi. Akşam olunca ayrılmayalım diye bir koltuğa yatar,birbirimize sarılarak uyurduk. Eğlenceden yorgun düşen bedenlerimiz ve göz kapaklarımız yavaş yavaş kapanırken 'Hadi kalk eve gidiyoruz artık' lafıyla tüm dünyamız yıkılır, 'Anne gitmeyelim! Biraz daha oynayalım 5 dakika! Söz 5 dakika sonra gideriz!' yalvarışları odada yankılanırdı. O 5 dakika sonra minik yüreklerimize bir ateş düşer, önce birbirimize sarılıp vedalaşır, bir sonraki bayramda yine anneannemde buluşacağımıza söz verirdik.

  6 yıl sonra ne kadar da özlüyorum o bayramları!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarda argo ve benzeri kelimeler kullanmamaya dikkat ediniz.
Türkçenin imla kurallarına uymaya özen gösteriniz.
+18 içerikli yorumlar yapmayı aklınızdan geçirmeyiniz.
Facebook ve Twitter Türkçesiyle yazılmış; k ve v harfleri yerine q,w,x harfleri kullanılan yorumlar okunmadan silinecektir.