26 Ağu 2020

Bir Küçük Köpek Hikayesi

İyi bir üniversite kazanma hayali pek çok genç gibi onun da beynini işgal etmişti. Bir sayısalcı olarak matematiğinin iyi olması yetmezdi. Gelecekte insanlar üzerinde iyi bir intiba bırakmak için her şey hakkında bilgi ve birikimi olmalıydı. Genel kültür, tarih, coğrafya, edebiyat... Üniversite sınavını kazanmak için hepsi kafasının içindeki iki kiloluk organa kalıcı olarak işlemeliydi.

Zihninde bu düşünceler umarsızca dolaşırken kendisini evinin önünde buldu. Demek okuldan buraya kadar tüm o düşüncelerle yürümüştü. Anahtarıyla kapıyı açtı. Evin ıssız sessizliğiyle birlikte gözleri karşıdaki aynaya takıldı. Akranlarına göre uzun boyu, geniş omuzları ve ‘arkadaş’larının ‘espri’lerini daima kaldıran bedenini görmek sıkılmış canını daha da sıktı. ‘Göbeğim için 6 kilometrecik yürümüş olmak nedir ki?’ diye düşündü.

Sırt çantasını yere bıraktı, ellerini yıkadı ve artık sesini duyurmaya başlayan midesi için mutfağa yöneldi. Annesinin bıraktığı ‘Yemekler dolapta. Kardeşinin de yemek yediğinden emin ol. Sizi seviyorum. <3 ’ yazılı notu okudu. Doğru... kardeşten çok baş belası diyebileceği bir erkek kardeşi vardı ve muhtemelen eve gelmek üzereydi. ‘’Allah’ım lütfen yemeğim bitince gelsin’’ dediği sırada evin kapısı ‘Höyküü’ diyen ergenin sesiyle açıldı. Şahane gününe muhteşem kardeşinin sesinin eklenmesiyle festival tadında bir gün geçirdiğine kanaat getirdi. Derin bir nefes alarak ‘Adım Öykü ama senin için abla sevgili boru. Ellerini yıka ve derhal yemeğe gel. Yarın Tarih sınavım var. Ona çalışmam gerek. Gelmediğin takdirde kendi yemeğini kendin alırsın, haberin olsun’ dedi.

Hızla gelişen vücuduna ayak uyduramayan çocuksu yüzüyle bir anda kardeşini yanında dikilir buldu. Sırıtarak ‘Höykü sana göstermem gereken bir şey var.’ diyen Övgü sabahki haline göre daha büyümüş geldi gözüne. ‘Bu çocuğun bir günde büyümesi normal mi acaba?’ diye düşünürken görüş açısına giren yavru köpeği fark etti. Düşük kulakları, içeri sokmayı unuttuğu minik pembe diliyle pis ama sevimli bir yavruydu.

- Ne güzel. Şimdi hayvanı ait olduğu yere, kapının dışına bırak, ellerini yıka ve yemeğe gel.

- Olmaz. Benim artık o. Ben bakacağım ona.

- Saçmalama Övgü. Bırak hayvanı ve gel.

- Olmaz. Annem izin verdi. Sana ne?

Öykü annesinin evde bir köpek bakmalarına izin vermeyeceğinden adı kadar emin bir şekilde kardeşiyle tartışmaktan vazgeçti. ‘Nasıl olsa annem bu kadar kirli bir hayvanı asla eve almayı kabul etmez’ diye düşündü. Biraz daha iyi hissettirdi bu düşünce. İki kardeş görece sakin ve sessiz bir şekilde yemeklerini yiyip odalarına çekildiler. Övgü, Öykü’nün tüm ikazlarına rağmen köpeği de odasına götürdü.

Öykü odasına girdiğinde her zamanki düzenli yatağını ve çalışma masasını buldu. Kendinde en çok beğendiği özelliğiydi bu. Kalıp gibi düzenli olmak ona hep huzur verirdi.

Masasına oturup tarih çalışmaya başladı. Orta Çağ Avrupa tarihi, Derebeylik sistemi, Haçlı Seferleri, Yüzyıl Savaşları, Çifte Gül Savaşı derken Fransız İhtilaline geldiğinde beyni imdat diye bağırmak üzereydi. Bu nedenle ara verip biraz (ama sadece biraz) televizyon izlemeye karar verdi. Belki bir bilgi yarışması bulurdu. Salona gittiğinde Övgü elinde telefon, kucağında minik köpek ile yatıyordu. Övgü’nün büyük cüssesinin yanında kıvrılıp uyuklayan köpek daha da küçük gibi görünüyordu. Onları o halde görünce Öykü zavallı köpeğe acıdı ve onlarla yaşamasının iyi olabileceğini düşündü.

- Övgü... Sen gerçekten bu köpeğe bakabileceğini düşünüyor musun?

Ablasının köpeğe biraz daha ılımlı baktığını fark eden Övgü, vereceği yanıtın hayvanın kaderini değiştireceğine emin, ‘Evet abla. Şunun tipine bir baksana! Sokakta bulmuşum gibi değil de sanki benim için doğmuş gibi. Düşünsene sen ders çalışırken ayağının dibinde yatan yumuşacık bir şey. Cinsiyetini bilmiyoruz ama renk renk kıyafetler de alabiliriz’ Öykü’nün zayıf noktasıydı kıyafetler. Kime olursa olsun giyim kuşama bayılırdı. Övgü bunu bildiği için hiç sevmese de ablasını ikna etmek için bu kozu bile kullanmıştı. Yeter ki köpek onunla kalsın, her şeyi yapabilirdi. Şayet köpek dişiyse ablasının hayvana neler giydirebileceğini düşünmek istemiyordu ama olsun, bir köpeğinin olması için aile meclisinden iki evet oyu yeterdi. Babasının evet diyeceğinden emin gibiydi. Ablası da evet derse annesinin hayır demesinin bir önemi kalmazdı. En ince ayrıntısına kadar düşünmüştü bunu. Defalarca planlar tasarlamış, gözden geçirmiş, revize etmiş ve sonunda başarmaya iki evet oyu kalmıştı. Üstelik de aradığı köpek hiç bir şekilde çabalamadan kendi ayağıyla önüne gelmişti.

Akşam olduğunda iki kardeş köpek konusunda bir uzlaşmaya varmışlardı. Köpek, Övgü’nün odasında tüm sorumluluk Övgü’ye ait şekilde yaşayacaktı. İkisinin de Öykü’nün odasına girmesi kesinlikle yasaktı. Bunun karşılığında Öykü köpeğin evde kalmasına onay verecek ve cinsiyetinden bağımsız olarak istediği gibi köpeği süsleyebilecekti.

Bu anlaşma Övgü Fransa’da üniversite kazanmasına kadar sorunsuz olarak yürütüldü. Ancak Fransa’daki yurdun evcil hayvan kabul etmeyişi ve Övgü’nün ‘Köpeğim yoksa ben de yokum’ demesi Öykü’nün anlaşmayı bozmasına neden oldu. Böylece köpek Öykü’nün sorumluluğuna geçerken Övgü Fransa’daki hukuk eğitimine başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarda argo ve benzeri kelimeler kullanmamaya dikkat ediniz.
Türkçenin imla kurallarına uymaya özen gösteriniz.
+18 içerikli yorumlar yapmayı aklınızdan geçirmeyiniz.
Facebook ve Twitter Türkçesiyle yazılmış; k ve v harfleri yerine q,w,x harfleri kullanılan yorumlar okunmadan silinecektir.